Yollar mı daha uzundu yoksa hayat mı? Ya da yeryüzündeki bütün yolları yürümeye yeter miydi hayat? Sorular, sorular…
Cevaplanmadan kalan kaçıncı soruydu bu acaba ve de cevaplanmadan unutulacak kaçıncı soru olacaktı?
“Neyse” dedi derin bir nefes aldıktan sonra. Şimdi adımlarını sıklaştırmanın ve varacağı yere varmanın zamanıydı. Şimdi gitme zamanıydı, düşünmeyi sonraya bırakmalıydı. Öyle ya, giderken düşünürse eğer, gitmekten vazgeçebilirdi. Onun için acele etmekteydi.
Ancak bu yolda da hızlıca yürünemiyorduki! Ne zaman, adımlarını hızlandıracak olsa kayıp düşecek gibi oluyordu.
Tam üç gündür kesintisiz kar yağmaktaydı. Her tarafı kar kaplamıştı ve her taraf bütün kirlerinden arınmışcasına beyaza bürünmüştü. Nasıl ki libas ruhun kirini örtmezdi işte öyle de bu kar -kendisine göre- dünyanın kötülüğünü örtememişti. Dünyayı güzelleştirdiği için kara kızgındı aslında ama kar topu oynama isteği hala mevcuttu içindeki çocukta. Uzun ve siyah bir palto giymişti ve omuzlarının üstüne düşen uzun ve siyah saçları vardı. Sokaklarda yürürken sert bir surat ifadesi takınırdı öyle ki onu gören, birini öldürmeye gittiğini düşünebilirdi. Zaten üstündeki kıyafet de hem esrarengiz hem de ürkütücüydü. Böyle görünmeyi seviyordu, aslında öyle olmamasına rağmen. Kar yığınlarının en çok olduğu yerlere hızlıca vuruyordu adımlarını. Kardan hıncını almak istiyordu sanki. Niye böyle davanıyordu ki? İstemediği şeyleri yapmaktan ve istemediği yerlere gitmekten mi usanmıştı? Belki de….
Bir kanat sesi duyar gibi oldu ansızın. Sol tarafına doğru bakmasıyla beyaz ve zayıf bir güvercinin karı eşelediğini gördü. Zavallı güvercin bütün çabasına rağmen yiyecek bir şey bulamamıştı anlaşılan. Belli ki aç idi. Günlerdir kar yağmaktaydı ve bütün yiyecekler karın altında kalmıştı. Güvercine düşen karı eşeleyip yiyeceğini aramak. Durdu ve güvercini dikkatlice izlemeye koyuldu. Sessizce ve kımıldamadan duruyordu güvercini ürkütmemek için.
Kuşun arayışları sonuçsuz kalmış ve sonunda yolun kenarındaki su birikintisine kadar gelmişti. Yer yer birikintiler oluşturmuştu eriyen karlar. Kuş çaresizce bakındı etrafına. Büyük bir kanaatle su içmeye başladı. Her aldığı yudumda kafasını göğe doğru kaldırıyor ve gülümsüyordu sanki -ya da o öyle sanmıştı- . Kuşu sevindiren her ne idiyse onu üzüyordu. Kuş gülümsedikçe, o ağlıyordu. Sonunda kuş uçtu ama o… O yalnızca duruyor ve ağlıyordu.
Derken gitmesi gerektiği geldi aklına.